Uzun zamandır hayalini kuruyordu bu yolculuğun…
Pencereden köyleri, şehirleri seyretmek, tanımadığı
insanların sessizliğine bürünüp önce kendi ruhunu yakalamaktı isteği… Sonra
şehirler, kasabaların büyülü geçmişini dinleyip geçmişi ve bu günü hissetmek ve
günlük koşuşturmaları yaşamış olmak için yaşamaları ardında bırakmak…
Yıpranmış
arkadaşlıkların, ilişkilerin yorgunluğunu ardında bırakmak. Sanki döndüğünde
her şeye başından başlayacakmış hissini arar gibi… Oysa biliyordu ki yaşanan her
şeyin izi vardı yüreğinde bazen su gibi uyurken izler, bazen dokunduğunda
kanayan… Yaşam ilerledikçe düştüğü telaşı durdurmak istiyordu… Onca yaşanan
güzellik geçmişte kalıyor hissi ürkütüyordu onu … Bu kadar olamazdı hissettiği
mutluluklar hepsi geride kalamazdı… Kendi olduğunu zannettiği özellikleri
şimdilerde coşkudan sıradanlığa dönüşmüştü… ‘Umuda yolculuğa hazır mısın ?’
demişti yıllar yıllar önce bir arkadaşına… Şimdi ise kendine soruyordu bu
soruyu, ‘Hazır mısın?’
Gecenin karanlığında
arkadaşı ile bindikleri tur otobüsünden Beypazarı’nda açmıştı gözlerini… Otobüsten
inenlerin hiç birini tanımıyordu, arkadaşı hariç…Tur şirketinin kahvaltı için
anlaştığı yer tarihin içinde saklı kalmış taş evlerin,iş yerlerinin büyülü
dokusunu hissettirdiği bir mekandı… Günün ilk ışıklarıyla sıcacık bir
günaydınla karşılayan Fatma teyze çocukluğuna götürdü onu aynı sıcaklıkla
karşılık vererek oturdular kahvaltıya... Buram buram sıcacık ve mis kokusuyla
çayını yudumlarken simsiyah saçları,sürmelenmiş gibi dikkat çeken gözleriyle
bir kadın oturdu masalarına sonra etrafa bakarken sanki daha önce
tanışıyormuşlar gibi yakın davranan üç kadın ve bir çocuk ile birlikte dolmuştu
sofraları… Sürekli izliyordu etrafındakileri hiç bu kadar yabancı insanla bir
arada bulunmamıştı… İç sesi kim bilir her birinin nasıl hikayeleri var diyordu...
Tarihin büyülü dokusunun sırlarıyla ardında bıraktıkları Beypazarı’ndan
sonra istikamet Bolu, Gölcük, Abant,Yedi Göllerdi... Filmlerde ve
kartpostallarda aklına kazınan göl evini görecek olmak heyecanlandırıyordu... Gerçekten
de aynı hayalindeki gibiydi göl evi Gölcük… Doğanın muhteşemliği büyülemişti… Bu
ölümsüz anı hatıralarına katmak isteyen herkes fotoğraf karesine girmeye
çalışıyordu... Gruptakiler fotoğraf karesinde bir araya gelirken kendilerinden
nerede yaşadıklarını işlerini anlatıyorlardı... Dönüş yolunda bu muhteşem
doğayı görmenin mutluğu yüzlere yansımıştı… `Karlı kayın ormanında yürüyorum
geceleyin ne ölümden korkmak ayıp ne de düşünmek ölümü` sözlerindeki kayın
ağaçlarını ilk defa gördüğünde gözlerine inanamadı... O yaprakları ilk defa
görüyordu... Balta girmemiş Yedi Göllerde gök yüzünü kayın ağacının
yapraklarının arasından sızan ışıklarla ancak görmek mümkündü… İnsanoğlunun
kirletemediği olağanüstü su kaynaklarının beslediği tabiat adeta yaşamın
sırrının ip uçlarını veriyordu… Yedi muhteşem gölün hikayeleri ayrı ayrı… Bu
muhteşemliği gezerken yan yana gelindiğinde insanların birbirini tanımaya
çalışması dikkat çekiyordu… `Çeşmi cihan bu mu ola `diye hayranlığını dile
getiren cihan padişahının fethettiği büyüleyici Amasra… Tarihin zırh gibi
koruduğu muhteşem güzelliğe doymak imkansız... Zamanın oradaki güzellikleri
izlemeye yetmediği duygusuyla arkamızda bıraktığımız Amastris`tisin hazin
öyküsü… Şehirlerin ruhu olduğunu fısıldayan Safranbolu… Bakmaya doyamadığımız,
ahşabın yaşam biçimimizi en iyi anlatan muhteşem yapıları… Eskiyi günümüze tüm
özgünlüğüyle taşıyabilenlere duyduğumuz saygı ve teşekkür duygusunun tüm
detaylarını fotoğraf karesine taşıma telaşı... Oğullarını ,kızlarını,torunlarını,
düğünlerini konuşmaları ve hiç bir birini görmeyen insanların dönüş yoluna
yakın bir ailenin üyeleriymiş gibi ayrılacak olmalarının burukluğu ile
geldikleri Kastamonu Cumhuriyet Meydanı... Hiç o kadar büyük bir anıt
görmemişti… O mütevazi
şehrin Şerife bacı ile bütünleşen Kurtuluş mücadelemizi anlatan anıtın önünde
olmak mıh gibi çivilemişti herkesi… Anıta ayaklarıyla basan çocukları indirmeye
çalışanlar bile vardı... Kurtuluş mücadelesine Elifini ve canını veren Şerife
bacıya şefkatle dokunmak ister gibi…
Dönüş yolunda otobüsün rahatlıkla ilerlediği yolun
paralelinde İstiklal yolu diye anılan daracık toprak yolda vatanın kurtuluşu
için canlarını veren kahramanların izleri titretirken yüreğimizi artık hiç
birimiz aynı değildik..Umuda umut olanlarla...
Emine Çataltaş